31 Mart 2013 Pazar

İKİNCİ EBUSUUD VAKASI

Tarih bilgisi olanlar yada tarih okuyanlar bilirler.1500'lü yıllarda Osmanlıda kadılık yapan ve daha sonraları Şeyhülislamlığa kadar yükselen Ebusuud isminde hırbani kılıklı bir adam vardı.Safevi devletinin başında olan Şah İsmail ile Osmanlı devleti'nin başında olan Yavuz Selim gerek dini gerek etnik ve gerekse siyasi açıdan bir birlerine karşı husumet içine girince bu iki büyük Türk devleti savaşın eşiğine gelmişlerdi.
Yavuz Selim savaş hazırlıklarını sürdürürken Osmanlı devletinde yaşayan Alevilerin Şah İsmail'e arka çıkacaklarını düşünerek kendi ülkesinde bir etnik baskı uygulamayı ve bu uygulamayı aynı zamanda kıyıma dönüştürmeyi düşünerek O dönemler Kadılık görevini yürüten Ebusuud'a alevilerle ilgili kötüleyici ve iftira dolu bir fetva yazmasını söylemiştir.
Padişah Yavuz Selim'in bu buyruğu üzerine Ebusuud'un hazırlayıp anadolu'nun her tarafına gönderdiği fetva'da şunlar yazılıydı.Aleviler mum södürürler, ana bacı tanımazlar,kestikleri ve pişirdikleri yenmez,Onlarla aynı ortamda bulunulmaz,Katledilmeleri vaciptir.Onları öldürenler cennete giderler gibi daha bir çok iftira ve karalamalarla dolu yüz karası bu adamın yüz karası fetvasının etkileri günümüzde dahi sürmektedir.
Çünkü yezidi yobazlık tarih boyunca süre gelmiştir.Son günlerde gazetelerde yeralan habere göre Çağımızın modern görünümlü sarık yerine fes puşu yerine gravat kaftan yerine cübbe giyip sakalsız ve traşlı olan Diyanet

işleri başkanı Prof.Dr.Mehmet Görmez'in yaptırdığı bir anketin Ebusuud'dan farksız olduğunu göstermektedir.Önemli olan dış görünüş ve çağdaş görünmek değildir önemli olan kafa içerisindeki düşünce ve çağdaşlıktır.Bir insanın zihninde çağdaş ve iyi niyetli düşünce varsa o zaman mesele yoktur ancak dışı cağ daş kafasının içi örümcekli,çağ dışı ise  o insan tehlikelidir.
Gazetelerde çıkan habere göre Diyanet işleri Başkanı Mehmet Görmez Türkiye İstatistik Enstitüsüne yaptırdığı bir anket ne insanlığa ne Anayasa'ya nede dine uyar.Anketin ana teması şu şekilde yürütülmüştür.Tuik görevlileri'nin önceden belirledikleri sokaklara yada semtlerdeki evlere girerek insanlara Kendinizi dindar hissediyormusunuz?"Hayatta kaç namazı cami'de kıldınız"?"dışarıda başınızı örtermisiniz?"Misafir evinize geldiğinde kadın ve erkeklerin aynı ortamda olmalarını tercih edermisiniz?"Evlenmeden önce flört etmenin dince sakıncası varmıdır?"Herkes dini bir gurup yada cemaate mensup olmalımıdır?"Oy verirken adayın dindar olup olmadığını önemsermisiniz?"Hangi dine mensupsunuz?"Mezhebiniz nedir?"Namazı ne sıklıkla kılarsınız?"Kuranı kerimi arap'ça okumayı biliyormusunuz?"gibi vatandaşlara toplan 70 soru yöneltilmiştir.
TUİK'in bu araştırmasından sonra Prof.Dr.ünvanına sahip diyanet işleri Başkanı Mehmet Görmez İzmir'in farklı bir dindarlığı var.Bu dindarlığın irfan geleneğine ihtiyacı var diye beyanda bulunmuştur.İnsanların dindarlığını ölçmek ,sorgulamak yön vermek kalıplaştırmak Diyanet işleri Başkanı Göemez'e mi düştü? İnanç,itikat,din ve dindarlık Allah ile kul arasında olan manevi bir duygu olduğuna göre bütün bu yapılanların dinle insanlıkla dindarlıkla bir alakası varmıdır.Başbakan yakın bir dönemde İzmir için gavur İzmir deyimini kullanmıştı ve tepkiler üzerine sözlerinin yanlış anlaşıldığı açıklamasında bulunmuştu.
Diyanet İşleri başkanı sürekli doğruluktan,dürüstlükten,dindarlıktan,haktan ve hukuktan bahsediyor ancak bu ülke'de yaşayan bütün vatandaşlardan tahsil edilen vergilerden oluşan bütçeden en büyük payı alan diyanet işleri Başkanlığı ne Alevilere nede diğer dinlere mensup olan ibadet yerlerine bir kuruşluk yardımda bulunmadığı gibi diyanette çalışan milyonlarca imam ve çalışan buna Başkan Görmez'de dahil olmak üzere maaşlarını bu paradan almaktadırlar.
Ne aleviler nede diğer dinlere mensup insanlar kendilerinden alınan bu vergilerden ödenen maaşları helal etmemektedirler.
Çünkü farklı inanç ve düşüncelere mensup insanlar söz konusu bu parada hak sahibi olmalarına karşılık ibadethanelerine tek kuruş yardım yapılmamaktadır.Yardım bir yana nüfusun üçte birini temsil edilen alevilerin ibadet yeri olan Cemevleri ibadethane bile sayılmayarak bu insanların camiye gitmeleri önerisi sunulmaktadır.Acaba Sayın Mehmet Görmez bu durumu hangi dini kritere tabi tutuyor.Bir insan benim ibadet şeklim budur benin ibadet yerim burasıdır yani cami,kilise yada cemevi'dir diyorsa orasıdır hiç kimsenin bunu zorla değiştirme hakkı yoktor ve olamaz'da.Durum bundan ibaretken insanlar üzerindeki dini dayatmalar baskı aracı olarak kullanılarak sürdürülmek istenmektedir.Unutulmamalıdır'ki 21 yy da hiç bir zümre yada gurupbaskılara boyun eğmeyecektir.Dünya globalleşniştir dünya'nın neresinde olursak olalım yapılan herşey anında dünya'nın gözü önünde cereyan etmekte ve olaylara ona göre yön verilmektedir.Artık herkesin bunu anlaması gerekir.


10 Mart 2013 Pazar

İRENA MELİKOFF

Araştırmacı,yazar,Türkolog Prof.İrena Melikoff 'un yaşamı ve çalışmaları  ile ilgili bazı kesitler aktarmaya çalışacağım.Öncelikle İrena Melikoff kimdir onu izah etmeye çalışayım.İrena Melikoff'un babası Azarbaycan'lı bir azeri Türk'ü annesi ise Rus asıllıdır.1917 tarihinde rusya'da meydana gelen kızıl devrimin ilk günü Azarbaycan'ın Bakü Şehrinde 40 odalı bir köşkte dünya'ya gelmiştir.
Petrol işleriyle uğraşan Melikoff'un babası Rusyadaki kızıl devrimden sonra önce Filandiya'ya oradan'da Fransa'ya göç ederek Parise yerleşirler.İrena Melikoff daha 14 yaşındayken Paris'te bulunan babasının kütüphanesine giderek Hafız divanını,Ömer Hayyam'ı ve Sadi Şirazi'yi okur.İrena Melikoff önce Paris Ecola nationela des langues orientales'in Türkçe bölümünü 1941 de bitirdikten sonra aynı okulda Fransızca bölümünü 1953'te bitirir.
Aynı zamanda Sorbon üniversitesinde okuyan Melikoff bu üniversiteden 1954 yılında mezun olduktan sonra Paristeki ilmi araştırmalar milli merkezinde araştırmacı olarak çalışmaya başlar.İrena Melikoff başarılı çalışmaları sonucunda 1968 yılında profesörlüğe yükselir.Sterasbour üniversitesi beşeri bilkimler fakültesine bağlı Türkoloji araştırmaları enstitüsünün yönetimine getirilir.
Prof.İrena Melikoff 1971 de Osmanlı öncesi ve Osmanlı Milletler arası etütler kurucuları arasında yer alır.Türk kültürü ve edebiyatına yaptığı katkılardan dolayı dönemin Türk Hükümeti tarafından 1973 yılında kendisine şeref diploması verildi.1982 yılında Türk Tarih Kurumu şeref üyeliğine seçildi.Eski Anadolu Türkçesi'nin dinsel destansı edebiyat metinleri üzerinde çalışmalar yaptı.Alevilik ve bektaşilik konularını büyük bir özveriyle işledi.
Prof.İrena Melikoff Safeviler üzerinde çalışmalar yaparak Prof.Adnan Adıvar'dan dersler aldı.Ünlü İslam araştırmacısı Louis Massingnon onu sufiliği araştırmaya yönlendirdi.Ayrıca Fuat Köprülü ve Ömer Lütfü Barkan gibi bilim adamlarıyla dostluk kurarak çalışmalarını genişleterek sürdürdü.Türk destanları üzerinde çalışmalarını sürdüren Melikoff Mistisizmi öğrenmek isterken Alevilik'le tanıştı.Alevilik öğretisinden çok etkilenen Prof.İrena Melikoff çalışmalarını Alevilik ve Bektaşilik üzeinde yoğunlaştırmaya başladı.
1970 yılından bu yana yayınlanan ve önemli bir türkoloji dergisi olan Turcica'nın kurucu üyesi olan Melikoff ünlü Türk Matematikçi Salih Zeki'nin oğluyla evlendikten sonra bir süre Türkiye'de yaşamıştır.Bundan sonraki yaşamını Prof.İrena Melikoff'un kendi yazdıklarından öğrenelim.
İrena Melikoff kendi ağzından şöyle anlatıyor,yaşadıklarını ve yaptığı işleri.Evliliğim nedeniyle ilk kez 1941 yılında Türkie'ye gelmiştim.Bir süre Türkiye'de kaldıktan sonra yeniden Fransa'ya döndüm.Yıl 1969 yeniden Türkiyedeyim.
İstanbul'da dolaşırken Hacı Bektaş-i Veli'nin gecesi ilanını gördüm.Zaman kaybetmeden bu geceye katılma kararı aldım.Arkadaşlarımla gecenin yapılacağı mekanın önüne geldiğimizde yanımdakiler bana bunlar Alevi'dir biz buraya giremeyiz.Yanımdakilerin bu tavrı üzerine bende siz korkuyorsanız buraya ben yanlız girerim dedim.Nihayetinde kararımda ısrarcı olup Hacı Bektaş-ı Veli'nin gecesine katıldım ve bu felsefe üzerinde yaptığım 30 yıllık çalışmanın yolculuğu böylece başlamış oldu.
Hacı Bektaş-i Veli gecesine katıldıktan hemen sonra Hacı Bektaş-i Veli'nin Nevşehirdeki Türbesini ziyaret ettim.Böylece bilmediğim güzel bir dünya'yı keşfetme imkanına kavuştum.Bu dünya Alevi Baktaşi ozanlarının dünyasıydı
Ziyaretimim ertesi günü olağan üstü bas bir sese sahip olan bir ozanla tanıştım.Bu ozan cezveye yakın nefesler söyleyen Feyzullah Çınar'dı.Kendisinden daha önce dinlediğim bir nefesi okumasını söyledim.O gün yıldırım çarpmış gibiydim.Duygularım alt üst olmuştu.Adeta resmi Türkiye'yi ayrı bir çizgi'de yaşayan,ve bilinmeyen bir Türkiye'yi keşvediyordum.Tesadüfler,karşılaşmalar ve araştırmalar Prof.İrena Melikoff için bir dönüm noktası olacak ve Melikoff'un araştırmaları Alrevilik ve Bektaşilik üzerinde yoğunlaşacaktı.
İnsanlara başka bir dünya'nın kapılarını aralayacak Alevi ve Bektaşileri kendi kökenleriyle ilişkilendirecek ve kendi kendileriyle tanıştırmaya devam edecekti.Prof.İrena Melikoff kalan yaşamının tamamını Alevi,Bektaşi Öğretisi üzerindeki çalışmalara adamıştı.
Atatürk'e de büyük bir hayranlık duyan Prof.İrena Melikoff Ömer Lütfü Baran ve Fuat Köprülü'nün katkısıyla Türk İslam'ım kökenlerine inen çalışmalara yöneldi.Türk İslam batıni edebiyatında yoğunlaşan ve orada bektaşilikte derinleşerek Alevilikle'de tanışınca temel çalışması Alşevilik ve Bektaşilik oldu.Bu anlamda yaptığı çalışmalarla ilgili akamedik değeri olan bir çok eser bırakmıştır.Hacı Bektaş-ı Veli ve Efsaneden gerçeğe adlı eserleri dünya'ca tanınmış eserlerdir.
Prof.İrena Melikoff şöyle diyor.Alevilerin bir ceminde bulunuyordum.Bir Türk dostum bana bu gördüklerinize inanıyormusunuz deyince bende kendisine benim rolüm inanıp inanmak değildir.Gözetlemek ve anlamaya çalışmaktır.Manevi olarak Alevi ve Bektaşilerle tanışmam benim ruh ufkumu genişletti.İyiliğim ve hoşgörü'nün hala yaşam bulabildiği dinler üstü genişiliklere yükselmemi sağlamış oldu.İrena Melikoff Muharremin 11 günü 8 ocak 2009 yaşında dünyamızdan ayrılarak ebediyete intikal etmiştir.İnsanlığa ışık tutan bu bilik insanının mekanı cennet olsun.Ky.B.lrs.Sy.1977 ve a.b.tk.   
HOŞ GELDİNİZ