31 Mayıs 2013 Cuma

BABAİ AYAKLANMASI



Tarihe Babailer ayaklanması olarak geçen ve Anadolu Selçuklu devletini temelinden sarsan ayaklanma 1237 Tarihinde Amasya'da yaşayan Baba İlyas ile Adıyaman'da yaşayan Baba İshak'ın birlikte hareket etmesiyle başlamıştır.Bu ayaklanmanın nedenleri ise belli bir bölgeye sıkıştırılmış Türkmenlerin yönetime baş kaldırmasıdır.
On üçüncü yüz yılda Moğol baskısı sonucu çok sayıda Türkmen Azarbaycan ve Horasandan Anadolu'ya göç etmişti.Ancak Anadolu Selçuklu devleti bu göçebe Türkmenlerin ülkenin batı kesimlerine ilerlemelerine müsaade etmeyerek dar bir bölgede kalmaları için baskı yapıyordu.
İmparatorluğun doğusunda sıkışıp kalan Alevi Türkmenler kısa bir süre sonra yoksulluğa sürüklendiler.Bu yetmiyormuş gibi II Gıyaseddin Keyhüsrev'in adaletsiz tutumuna maruz kalmaktaydılar.Yoksulluğa ve adaletsizliğe maruz bırakılan Türkmenler Amasya'da yaşayan Baba İlyas'ın etrafında toplanmaya başladılar.Baba İlyas'ın yardımcısı olan ve Adıyaman'da yaşayan Baba İshak halkı Anadolu Selçuklu devletine karşı örgütlemeye başladı.
Adıyaman'ın Hısnı Mansur'da yaşayan Baba İshak bu bölgede bulunan Türkmenleri silahlandırarak çevreyi ele geçirmek suretiyle isyanı başlatmış oldu.Üzerine gönderilen Selçuklu kuvvetlerini bir bir yenerek Adıyaman,Gerger ve Kahtayı ele geçirmeyi başardı.Baba İlyas yönetiminde ayaklanan Türkmenlere Halep ve Antep yörelerine sürülmüş Harzem Türkleri'de katılınca ayaklanma daha'da geniş bir bölgeye yayılmış oldu.Elbistan'da Baba İshak güçlerine yenilen Anadolu Selçuklu ordusu Sivası ayaklanmacılara bırakmak zorunda kaldı.Akabinde Amasya ve kayseri'de ayaklanmacıların eline geçmiş oldu.
Baba İshak'ın Pirim dediği Baba İlyas Amasya ayaklanmacıların eline geçmeden önce Anadolu Selçuklu kuvvetleri tarafından yakalanarak kale burcuna asılmak suretiyel idam edildi.Baba İlyas'ın İdam edildiğini duyan ayaklanmacılar dahada öfkelendiler.Anadolu Selçuklu devletinin başkenti olan Konya'yı tehdit etmeye başladılar.
Baba İshak güçleri Kırşehir üzerine yürümeye başlayınca II Gıyaseddin Keyhüsrev buradan ayrılmak zorunda kaldı.Baba İshak güçleri 1240 Tarihinde Kırşehir'in doğusunda yer alan Malya ovasına geldiler.Babailer bu ovada Emir Necmeddin komutasındaki Selçuklu kuvvetleriyle karşı karşıya geldiler.Emir Necmeddin zırh giymiş kiralık Frank askerlerini önü sürerek yapılan savaşta Babai güçleri yenilgiye uğrayarak dağıldılar.Bu savaşta baba İshak hayatını kaybeder..
Bu yenilgiden sonra Türkmenler Selçuklular tarafından ağır bir şekilde katledildiler.Türkmenler için adeta sürek avı başlatıldı.Kendilerini korumak için dağlık bölgelere çekilen Türkmenler yaşamlarını buralarda sürdürmeye çalıştılar.Bu ayaklanmadan sonra zayıflayan Anadolu Selçukluları 1243 tarihinde moğol istilasına uğrayarak yapılan kösedağ savaşında Moğollar tarafından ortadan kaldırıldı.ö.vkp.

30 Mayıs 2013 Perşembe

OSMANLI HEVESLİLERİ



Cumhuriyet dönemi boyunca Osmanlı özlemcileri ve hilafet yanlıları çıkmıştı ancak on yıldır Türkiyeyi yöneten AKP iktidarı dönemi kadar Osmanlı ve hilafet heveslileri olmamıştı.Başbakan Recep Tayip Erdoğan her konuşmasında mutlaka Osmanlıları kasdederek ecdadımıza laik olmaya çalışıyoruz yada benzer övücü sözlerle osmanlıya göndermelerde bulunuyor.
Başbakan Erdoğan kendi ağzıyla kendisinin Gürcü olduğunu söylemesi kendi ecdadının Gürcüler olduğunu gösteriyor.Türk olan Osmanlılar için neden bizim ecdadımız dediğini anlamış değilim.Osmanlıyı Osmanlı yapan Aleviler ve Bektaşiler olmalarına rağmen özellikle Yavuz Selim döneminden başlayarak daha sonraki dönemlerde Alevilere ve Bektaşilere büyük kıyımlar yapılmıştır.
Tarihe geçmiş olan bu kıyımları kısaca şu şekilde sıralayabiliriz.Sırp asıllı çakma Müslüman olan Kuyucu  Murat paşa isimli kasabın katlederek kuyulara dizdiği 75 bin Alevi ve sipahi,Osmanlı adaletsizliğine baş kaldıran Şah kulu ayaklanmasında katledilen aleviler,Yine haksızlıklara ve baskılara karşı İzmir karaburunda Mustafa dede önderliğinde başlayarak Manisa civarında Torlak Kemal'in dektek verdiği  ayaklanmanın Manisada bastırılmasıyla yapılan alevi kıyımı,Aynı olay nedeniyle balkanlara giden Şeyh  Bedretin'in asılarak idam edilmesi ve etrafındaki binlerce alevinin katledilmesi.
Yavuz Selim'ile Şah İsmail arasında meydana gelen savaşta Şah İsmail'e yardım ederler korkusuyla İstanbuldan Sivas'a kadar olan bölgede yaşayan alevilerin bir kısmının katledilmesi bu katliamda 40 bin  alevinin öldürüldüğü söyleniyor.İkinci Mahmut döneminde Bektaşi olan yeniçeri ocağının topa tutularak ortadan kaldırılması ve cok sayıda bektaşinin asılarak öldürülmesi yada sürgüne gönderilmesi.Yavuz döneminden başlayarak Osmanlının sona ermesine kadar Alevilere kıyımlar ve baskılar sürmüştür.
yavuzun ve onun ölümünden sonra tahta çıkan oğlu Süleymanın(kanuni sultan Süleyman)döneminde aleviler hakkında yayınlanan fetvalar kabul edilir bir şey olmadığı gibi insanlığa,vicdana ve izana sığmayan türde karalama ve iftiralarla doluydu.Mesela katli vaciptir,ana bacı tanımazlar,Mum söndürürler,kestiklri ve pişirdikleri yenmez,gibi Müslümanlıkta yeri olmayan insanlığa sığmayan şeytandan feyz almış sözde Osmanlı ulemaları tarafından kaleme alınan fetvaların emrini Yavuz Selim ve ondan sonra tahta çıkan oğlu Kanuni Süleyman vermiştir.
Nedendir bilinmez ancak Başbakan Recep Tayip Erdoğan bu iki Osmanlı padişahına her fırsatta övgüler yağdırıyor.Bununla kalmayarak boğaza yapılacak olan üçüncü köprünün temel atma töreninde Yol arkadaşı olan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül aracılığıyla Yavuz sultan Selim Körüsü adını vermiştir.
Üçüncü boğaz köprüsüne Yavuz Sultan Selim adının verilmesi manidardır.Bu isim Türkiyede yaşayan 25 Milyon aleviyi rahatsız etmiştir.Osmanlı hanedanları saltanat ve taht uğruna kendi çocuklarını,kardeşlerini,yeğenlerini,torunlarını,kuzenlerini gözünü kırpmadan öldürtmüşler.Osmanlı özlemcilerinin  baş tacı yaptığı Yavuz Selim Babası ikinci Beyazıdı kayınpederi olan Kırım hanı mengi girayın desteğiyle tahttan zorla indirerek 1512 de tahta çıkmıştır.Tahta oturur oturmaz Kardeşi Ahmedi kapıcıbaşı Sinana ağaya boğdurtarak öldürmüştür.Ağabeyi Korkutu yay kirişiyle boğarak öldürmüştür.Kardeşlerine ve çocuklarını acımadan öldürten padişaha övgü yağdırmak onu yüceltmek doğru  değildir. 

25 Mayıs 2013 Cumartesi

SURİYEDE YAŞANANLAR





Müslüman bir ülke olan komşumuz Suriye'de yaşanan savaş Suriye halkına derin acılar yaşatmaktadır.Bu savaşı Suriye halkı başlatmamıştır.Suriye'ye düşman olan Siyonist güçlerin kışkırtması sonucu meydana gelmiştir.Başta Amerika ve İsrail olmak üzere arap ülkelerini karıştırıp sözüm ona demokrasi getirmeye çalışan güçler insanlığa sığmayan katliamlara imza atmışlar.Tıpkı Irak,Libya,Mısır ve diğer arap ülkelerinde yaşanan trajediler gibi Suriyede'de bu yolla halka ağır bedeller ödetilmektedir.
Bu olayın bahanesi hazırlanmıştır.Esat diktatördür halkına zulm ediyor diyorlar.Esat bildiğim kadarıyla seçimle başkan olmuştur.Bir meclisi ve bakanlar kurulu var.Birde Esad'a alevidir azınlıkta olmalarına rağmen zor kullanarak idareyi elinde tutuyor gibi mesnetsiz yaygaralarla Suriye'de dış destekli terör gurupları kan dökmeye teşvik edilmiştir.Evet Beşar Esat Nusraylı yani arap alevisidir.Ancak diktatör dedikleri bu adamı çoğunlukta olan sunni kesim çok sevmekte ve desteklemektedir.Buda Esad'ın şiddet yanlısı bir diktatör olmadığını gösteriyor.Zira Beşar Esat diktatör olmuş olsaydı kendi halkı etrafında bu  kadar kenetlenmezdi ve Esat bunca dış baskıya dayanmayarak çoktan görevi bırakarak ülkesinden ayrılmak zorunda kalırdı.
Suriye'de savaşan terör guruplarının tamamına yakını dış ülkelerden suriye'ye gönderilen guruplardır.Ne yazıkki Türk hükümeti'de bu gurupları lojistik olarak desteklemektedir.Dökülen Müslüman kanında Türk hükümetinin'de payı vardır hemde azımsanmayacak kadar fazla.Suriye'de Suriye'nin meşru hükümetine karşı savaşan gurupların içerisinde Azılı El kaide örgütüne yakın guruplar ve diğer organize terör gurupları Türkiye,İsrail,Amerika ve Avrupa ülkelerinin desteğiyle kan dökmektedirler.
Türk hükümetinin ve özellikle Başbakan Recep Tayip Erdoğan'ın desteklediği guruplar Türkiyenin Suriye sınırındaki kentlerde terör estirmekte bu il ve ilçelerde elini kolunu sallaya,salaya Suriye'ye girip çıkmaktadırlar.
Suriye'de savaşan terör örgütleri  tarafından organize edildiği söylenen Reyhanlıdaki patlamada 52 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir.Gerçekleri farklı anlatan Hükümetimiz ise olayın Suriye tarafından organize edildiği anlatılmaktadır.Hükümetin bu söylemi doğru değildir.Suriyenin Türkiye ile ola sınırı Suriye  topraklarında 50 Km içeriye doğru olan kısmına Türkiye,Suudi arabistan,ve Katar'ın desteklediği terör guruplarının denetimindedir.Ayrıca hududu gözetleyen kamara sistemleri vardır.Ek olarak Mit bu bölgede yoğun bir  faaliyyet içindedir.Durum bundan ibareken Suriye'de bomba yüklenen araçlar törör guruplarının denetimindeki bölgeyi,görüntü alan  kamaraları,Türk Milli İstihbarat Servis elemanlarını nasıl olurda atlatıp Ankara'ya kadar gelirler.Başkentte eylem gerçekleştirmeyen bu eylemciler Reyhanlıya geri dönüp bu mel'un saldırıyı  gerçekleştiriyorlar.
Kısacası Suriye'de yaşananlar Amerika ve İsrail oyunundan ibarettir.Ne yazıktırki Müslüman bir ülke olan Türkiye hükümeti ve Avrupa ülkeleri'de Amerikan senaryosuna alet olmaktadır.Başbakan Recep Tayip Erdoğan her konuşmasında Beşer Esat'ın diktatör olduğunu ve halkına zulm ettiğini vurgulamaktadır.Bir zamanlar Esad'a kardeşim diyen Erdoğan ne olduda kardeşliği silip çöpe attı.sayın Recep Tayip Erdoğan'ın Suriye konusunda işbirliği yaptığı Suudi Kralı ile Katar emiri diktatör değillermi.Bu iki ülke hangi demokrasi modeliyle idare ediliyorlar.
Suudi kralı her cuma günü kendi gücünü ve krallığını ispatlamak için meydanlarda kılıçla kelle uçurtup hem kendisi seyrediyor hemde halka seyrettiriyor.Bumudur demmokrasi.Kral Fad unutmasın'ki yeraltı kaynakları azaldıkça Dostu ve destekçisi Amerika onun'da tepesine binecektir ve petrol kuyularındaki kara elması sömürüp tüketene  kadar zulme devam edecektir.Amerika bunu  yaparken mutlaka demokrasi şemsiyesini açacaktır ve diyecektirki Krallık totaliter bir rejimdir biz Suudi Arabistan'a demokrasi getirmek için girdik.















 

17 Mayıs 2013 Cuma

ALEVİLER NE YAPIYORLAR


Tarih boyunca inandıkları yoldan ve inançlarından vaz geçmeyen ve Anadolu topraklarında sırf inançlarından dolayı sayısız katliamlara ve kıyıma tabi tutulan aleviler günümüzde örgütlü bir toplum olma yolunda önemli adımlar atmış olsalar'da hala tam anlamıyla gerçek bir birliktelik sağlamış değildirler.Bunun nedeni ise alevi örgütleri arasında'ki liderlik kavgası ve bazı alevi guruplarının bu inanç sistemine siyaseti sokmalarından kaynaklanmaktadır.
Alevi örgütlenmesi yurt içerisinde olduğu gibi avrupa ülkelerinde yaşayan aleviler arasında'da büyük ölçüde hayata geçirilmiş ve bu yapılanmada özellikle avrupadaki aleviler önemli kazanımlar elde etmişler.Alevilerin örgütlü bir toplum olma yolunda attıkları adımlar son derece önemlidir.Ancak? Avrupa ABF ile Türkiye'de faaliyet gösteren CEM vakfı arasında devam eden çekişme Alevi toplumuna zarar vermektedir.
Bu iki büyük Alevi örgütlenmesindeki çekişmeyle ilgili izlenimlerim şunlardır.Avrupadaki Alevi örgütleri ileTürkiyedeki Alevi örgütleri iş birliği ve dayanışmaya yanaşmamaktadırlar.Anladığım kadarıyla bunun tek nedeni CEM vakfı Başkanı olan.Prof İzettin Doğan'a olan tepkidendir.
Yukarıda kısaca izaha çalıştığım durum alevi kimliğine hizmet etmediği gibi aleviliğin ikiye bölünmesine neden olmaktadır.İzettin Doğan'ın siyasi anlamda biz alevilere ters düşen davranışları ve söylemleri olabilir bende bu ülkede yaşayan bir alevi birey olarak zaman,zaman sosyal medya aracılığıyla İzettin doğan'ı eleştirdim.Kişiyi demokrasi olgusu dahilinde eleştirmek her insanın en doğal hakkıdır.Ancak? İnsanların kişilik haklarına saldırarak hakaret etmek ağız dolusu küfür etmek ne Alevi inancına yakışır nede aleviyim diyen canlara yakışır.
Biz Alevilerin önemli bir distürü vardır eline,beline,diline sahip olmak.Bir insan şayet bunlardan birine sahip olmuyor ve başkalarına ağız dolusu küfür ve hakaret ediyorsa kusura bakmasınlar bu tür kimseler Alevi olamazlar.Olsalar dahi yol gereği düşkün sayılırlar.
Şimdi bire bir yaşadığım olumsuzluklardan bazı örnekler vermek istiyorum.Avrupa ABF Başkanı Turgut Öker ile Facebook üzerinden sayfa paylaşımında bulunmaktayız.Turgut beyin alevilikle ilgili paylaşımlarını inceleyip konuyla alakalı yazılan bazı yorumlara cevap yazıyorum.
Bu paylaşımlardan birinin altına avrupada yaşayan bir alevi yurttaşın yazdığı yorumda İzettin doğan'a doğrudan doğruya hakaret içeren söylemleri okudum.İnsanlar beğenmedikleri şeyleri eleştirebilirler ancak küfür ve hakaret Alevi kimliğine sahip insanlara yakışmıyor.Bu tür söylemlerin yakışmadığını yorumunda vurgulayınca üç kişilik bir gurup bana atfen hakaret dolu yorumlar yazmaya başladılar.İçlerinden biri senin adın Derviş ancak sen yezitsin.Bir diğeri Sen faşistsin gibi sözler yazınca bende karşı bir yorum yazarak yorumumda kim olduğumu nasıl bir yapıya sahip olduğumu beni hiç tanımadıkları halde nasıl böyle bir kanıya vardıklarını vurguladım.Bu arkadaşlardan biri sana hakaret etmem doğru değildi ancak ben faşistlerden özür dilemem diye bir yorum yazdı.Bende faşist olmadığımı halktan ve emekten yana sol gelenekten gelen biri olduğumu yazdım.
Turgut Öker'in diğer bir paylaşımında aslen karadenizli olan sunni bir bayan arkadaşın yorumunu okudum.Bu bayan kardeşimiz yorumunda aleviliği tanıdıktan sonra çok sevdiğini insanlığı,sevgiyi,dostluğu,kardeşliği,alevi öğretisinden annesinin yardımıyla öğrendiğini vurgulaması üzerine bende bu kardeşimizin yorumuna cevaben bir yorum yazarak Alevi öğretisindeki güzelliklerin farkına vardığı için kendisine teşekkür ettim.
Hemen akabinde yine avrupa'da yaşayan ve resminden anladığım kadarıyla altmış yaşın üzerinde olan İbrahim isminde bir vatandaş yorumunda Aleviliğin ayrı bir din olduğunu yazmıştı.Bu vatandaşın yorumuna bir alevi olarak tahammül etmeyerek Aleviliğin ayrı bir din olmadığını İslamın farklı ve en gerçekçi yorumu olduğunu vurguladım.
Vatandaş karşı yorum yazarak beni AKP ye satılmışlıkla suçlayarak bekle belki sana'da pay düşer.Git oruç tut,namaz kıl,hacca git,kelime-i şahadet getir gibi akıl dışı sözler yazınca bende bir yorum yazarak ben Alevi İslam inancına sahip bir Müslümanım tabiki kelime-i şahadet getiririm.Çünkü biz Aleviler Hak,Muhammed,Ali üçlüsünden asla vazgeçmeyiz dedim.
Benim bu yorumuma bu seferde vatandaş illede peygamber arıyacaksan Hacı Bektaş-ı veli ile Pir Sultan var. Bende cevaben İbrahim efendi senin İnanmadığın Peygamber Hz.Muhammed'e isimlerini zikrettiğin ve peygamber olarak tavsiye ettiğin her iki alevi ulusu'da inanmıştı onlarda cemlerinde Hak,Muhammed ve Ali diyerek ibadet ederlerdi dedim.
Vatandaş köşeye sıkışınca bu seferde Turgut Öker'i kasdederek dik dur başkan dik dur diye başkandan medet ummaya başladı.Bu tartışmamız üzerine olumlu yorumlarıyla araya giren diğer gurbetçi arkadaşların çabalarıyla uzayan tartışma son buldu.
Burada bu yorumları ve gereksiz tartışmaları vurgulamamın nedeni şudur.Bin üç yüz yıldır alevi inancı aynı inançtır.Aleviler Hak,Muhammed,Ali üçlüsünü rehber olarak görürürler.Ayrıca Hak,Muhammed,Ali'nin benimsediği değerlere saygı duyarak varlıklarını ve inançlarını sürdürürler.Günümüzde ise özellikle Avrupa'da yaşayan Aleviler arasında Aleviliğin ayrı bir din olduğu yönünde politik söylemler ve gayretlerin olduğunu görmekteyiz.
Bir insan ateist olabilir,İnanmayabilir bu durum kişinin tercihidir ve hakkıdır kimseyi ilgilendirmez.Ancak?Kişi kendi siyasi düşüncesi doğrultusunda Alevi inanç öğretisi üzerine yorum yaparak Aleviliği başka kulvarda gösterme hakkına sahip değildir.
Alevilik Müslümanlığın en doğru ve güzel yorumlama şeklidir.Peygamberi'de Muhammed'dir.Aleviler cem ibadetlerinde ilk olarak Hak,Muhammed,Ali diyerek zikre başlarlar.Hem Aleviyim diyeceksin hemde Hak,Muhammed,Ali,Ana Fatıma,Kerbela şehitleri ve on iki imamları tanımayacaksın.Alevilik ayrı bir din ise peygamberi kimdir.? Peygambersiz din olmadığına göre kendilerine yeni bir din yaratmaya çalışanlar herhalde bir peygamber'de bulmuşlardır.
Aleviliği kendilerine şemsiye yapmaya çalışarak başka emeller peşinden koşanlara tavsiyem bu yanlıştan vaz geçip ya gerçek Alevi gibi davranıp birlik ve beraberliğe dahil olsunlar veya kendilerince inandıkları şeyleri Alevilik gibi ulvi bir inanç sistemine mal etmesinler.
Gelelim Avrupa'nın en önde gelen Alevi liderlerinden Turgut Öker'e, Turgut beyi son derece dinamik cesur bilinçli ve zeki buluyorum.Ben Yol Tv de yayınlanan ve Sayın Öker'in konuk olduğu proğramları kaçırmadan izlerim.Eleştirebileceğim bazı söylemleri var ancak genel olarak olumlu buluyorum.Turgut Öker hiç bir zaman konuşmalarında başkasına küfür ve hakaret içeren söylemlerde bulunmaz.İşte Alevi olmanın gereklerinin başında gelen en önemli unsur budur.Dile sahip olmak erdemdir.Her bela dilden gelir.Olumlu olan her şeyi sivri dil bozar.İnsanlar bir başkasını eleştirebilir ancak hakaret etmeden kırıp dökmeden bildiği doğruları dile getirerek kişinin yanlışlarını yerebilir.
Türkiye'de yaşayan bir Alevi vatandaş olarak benim önerim sebep ne olursa olsun Avrupa'daki Alevi kurumlarının liderleri Türkiye'deki Alevi kurum önderleriyle bir araya gelerek genel yapı üzerinde bir birlikteliği sağlamalarıdır.Bu yapılırken hiç bir kurum ve kuruluş arasında ayrım yapılmamalıdır.Aynı şeyi Türkiye'deki Alevi Kurum Liderleri içinde geçerlidir. Alevi birliğinin sağlanması için iyi niyetle çaba gösterilmesi gerekir.

11 Mayıs 2013 Cumartesi

VATANDAŞIN VEKİLİ NE YAPIYOR



Hayatının büyük kısmını Türkiye'de geçirmiş kalan kısmını'da bu ülkem'de tamamlayıp dünya'ya veda edecek olan bir birey olarak  ülkem'de yaşanan sayısız olumsuzluğa tanık oldum.Ne yazık'ki yaşamım boyunca bu ülke'de yaşanan olumsuzluklar olumlu olan işlevlerden kat be kat fazladır.
Sebep ne olursa olsun bu ülke'de doğdum bu ülke'de büyüdüm ekmeğini yedim suyunu içtim.Ülkemi yurdumu doğup büyüdüğün Anadolu topraklarını çok seviyorum ve hiç bir ülke ile kıyaslamayacak kadar'da yüce buluyorum.
Bütün bunlara rağmen bizi yönetenlerden hiç memnun kalmadım.Başa gelen iktidarlar ülke ve memleket için insanlar için en iyisini yapacağını vaat etseler'de başa gelir gelmez vaat ettiklerini unutup bir daha nasıl iktidar olurum bu saltanatı daha ne kadar sürdürebilirim gafletine düşüp ülkeyi ve ülke insanını unutup kendileri için ne yapacaklarının hesabı içerisine girerler.
Bunun en bariz örneği ise Milletvekilleri'nin özlük hakları söz konusu olduğunda ortaya çıkmaktadır.Ülke ve ülke vatandaşlarının yararına olan kanun teklifleri üzerinde anlaşamayan,bir birlerine söylemediklerini bırakmayan Milletvekilleri söz konusu kendi özlük hakları olduğunda her şeyi unutup kardeş olurlar. Kendileri ve ailelerini ilgilendiren yasaları bir dakikalık kısa bir süre içerisinde yasalaşmasını sağlarlar.
Halkın yani bizlerin oylarıyla seçilip meclise girenler kendilerini vatandaştan üstün görmekte ve temsil ettikleri halk kesimine tepeden bakmaktadırlar.İstisnalar hariç.
Aslolan halktır Milletvekilleri ise halkın hizmetinde olan kimselerdir.Çünkü onları kendi adına seçip ülkeyi yönetmek için meclise gönderen halktır.O nedenledir'ki Milletvekilleri önce halk yararına çalışmalıdırlar.Ülke insanının doğusuyla,batısıyla güneyiyle,kuzeyiyle eşit şartlarda yaşama koşulşlarına kavuşması Milletvekilleri'nin öncelikli görevi olmalıdır.
İktidar partisi hangisi olursa olsun hangi siyasi fikri taşırsa taşısın meydanlarda yaptığı politik çalışmaları bir kenara bırakarak kendisine oy veren,vermeyen tüm ülke vatandaşlarına aynı mesafede durmalıdır.İktidarda olan parti vatandaşlar arasında din,dil,ırk,mezhep ayrımı yapmaksızın ülke kaynaklarının tüm vatandaşlara eşit şekilde dağılmasını sağlamalıdır.
Ne yazık'ki ülkemizde yukarıda izaha çalıştıklarımın tam tersi yapılmaktadır.Özellikle iktidara gelenler yandaş kayırıp vatandaşlar arasında ikilik gözeterek bir kesim vatandaş ülke nimetlerinden yararlanırken diğer kesim adeta kaderine terk edilir.
Türkiye'de geri kalmışlığın en büyük nedeni işte bu adaletsiz gelir dağılımından kaynaklanmaktadır.Yaklaşık 10 bin TL maaş alam Milletvekilleri geçinemediklerinden yakınırlarken 1000 TL ve altında maaş alan emekliler ile asgari ücretle çalışan insanları nasıl geçindiklerini düşünmedikleri gibi bu insanları birer oy pusulasından başka bir şeyin yerine koymamaktadırlar.
Kabahat seçilmişlerin'de olsa aslında en büyük kabahat seçenlerindir.Bilinçli toplumlar kendi sorunlarını çok kolay çözerler.Bu gibi sosyal sorunları çözmek için kavgaya gürültüye'de gerek yoktur.Çok basit bir örnek vermek istiyorum.Diyelim'ki seçim yapıldı ülke vatandaşlarnın siyasi görüşü ne olursa olsun kendileri ve ülkeleri için yapılması gereken ne ise onu kendi aralarında seçtikleri temsilciler aracılığıyla hem iktidar partisine hemde muhalefet partilerine bildirerek bu sorunlarımız çözülemediğinden dolayı bu seçimde tek bir oy dahi kullanmayacağız.
Vatandaşların yayınladıkları bu deklerasyonun gereklerinin garantisi tüm siyasi partiler bir araya gelerek yazılı bir deklerasyonla kabul edilene kadarda oy kullanılmadığı takdirne partiler siyasi geleceklerini düşünerek vatandaşın isteklerine boyun eğmek zorunda kalacaklar.Yazması güzel ancak bizim toplumumuzda böyle bilincin olmasına daha çok yüz yıllara ihtiyaç vardır.O halde vur abalıya otur ayağını uzay ye kürküm ye deyip keyfine baksınlar.
HOŞ GELDİNİZ