24 Şubat 2013 Pazar

SEYİT MAHMUT HAYRANİ


Mahmut Hayrani Türkmenistan'ın Horasan bölgesinden göç ederek anadolu'ya gelen erenlerden biridir.Seyit Mahmut Hayrani hakkında yazılanlara bakıldığında Babasının Mesut Paşa olduğu söylenir.Bir süre Doğu ve güneydoğu'da kaldıktan sonra Harrandan Konya'ya göç etmiştir.Mevlana ile çeğdaş olan Seyit Mahmur Hayrani bir süre Mevlana dergahında kalarak ondan feyz almıştır.Daha sonra Mevlana dergahından ayrılarak Akşehir'e gitmiş burada izdivaya çekilmek istemişse'de kapıldığı ilahi aşkın tesiriyle yollara düşmüş dağlarda dolaşmış ve ayrıca bir çok yeri gezdikten sonra yeniden Akşehir'e geri dönmüştür.
Seyit Mahmut Hayrani'yi çok seven Mevlana Celalettin-i Rumi onu hiç unutmamış gelenden gidenden hep onu sormuş hakkında bilmi almıştır.Keramet ve mucizat sahibi bir zat olduğu,hep kerametinden bahsedilen Seyit Mahmut hayrani hicri 667 miladi 1268 yılında konya akşehir'de vafat etmiştir.
Seyit Mahmut Hayrani Sultan dağı eteklerinde dağla aynı adı taşıyan Sultan mahallesindeki türbeye defnedilmiştir.Sandukasındaki yazının türkçesi şöyledir.Velilerin kutbu Mesut Şehit Merhum ve Mağfur senedim,efendim Seyit Mahmut ibni Mesut hicri 667 yılında vefat etmiştir.Allah'ın geniş rahmeti üzerine olsun.
Türbede Türk tahta işlemeciliği ve oymacılıuğının şaheseri olarak kabul edilen üç sanduka bir ermeni tarafından çalınmış bu sandukalar yurt dışına kaçırılmak üzereyken ikisi yakalanmış ve İstanbuldaki Türk islam eserleri müzesinde sergilenmiştir.Sandukaların üzerinde Velilerin kutbu Seyiy Mahmut ibni Mesut yazısı bulunmaktadır.
Önemli mimari özelliğie sahip olan Seyit Mahmut Hayrani türbesi daha sonra yapılan Mevlana türbesine örnek olmuştur.Bu iki zatın türbelerinin aynı mimar tarafından yapıldığı söylenir.Tunceli Mazgirt oradanda Harrana geçip daha sonra konya'ya giden Seyit Mahmut Hayrani Kureyşan Ocağı mensuplarının soyundan geldikleri zat olduğu belirtilmektedir.Doğu Anadolu'nun Dersim sancağına yerleşerek orada ocağını kuran Hacı Kureyş'in Mahmut Hayrani'nin oğlu olduğu belirtilmektedir.Bir çok menkıbe ve yazara göre Hacı Kureyş ve Şah Mansur(Baba Mansur) kardeş olduklarını öne sürselerde bu iki zatın çağdaş oldukları ancak kardeş değil aynı soy ağacına mensup oldukları yol ve erkan gereği pir talip ilişkisi içerisinde bir birlerine karşı saygı duydukları ve ocaklarına bağlı taliplerini eğiterek ehlibeyt yolunda hizmet verdikleri bilinmektedir.Her iki ocağın'da birer soy seceresinin olduğu bu secereler bilir kişiler tarafından incelenmesi sonucunda tüm gerçeklerin ortaya çıkacağı ve çok daha net anlaşılacağı gerçeği gözardı edilmemelidir.Ky.Tb.st.

22 Şubat 2013 Cuma

BEKTAŞİLİK

Adıyaman ve yöresinde güçlü bir dini lider olan ve aynı zamanda Selçuklu İmparatorluğunda ünü yayılan Baba İshak'ın 1240 da başlattığı ve Selçuklu imparatorluğunu temelinden sarsan ayaklanma konya yöresinde güçlükle bastırıldıktan sonra bektaşiler suluca kara höyük'te(Hacıbektaş ilçesi) ikamet eden Hacı Bektaş-ı Veli'nin etrafında toplanmaya başladılar.
Bektaşi hareketi anadolu'da on üçüncü yüzyıldan itibaren örgütlenmeye başlamıştır.Bektaşiler Hz.Muhammed-i Mürşit, Hz.Ali'yi Rehber, Hacı Bektaş-ı Veli'yi de Pir olarak tanıdılar.Mevlevilik daha çok kentlerde yayılırken Bektaşilik daha önceleri sınır boylarında ve kırsal kesimde yaşayanlar arasında yayılmaya başladı.Kalenderilik,İsmaililik ve Haydarilik tarikatlerinden olanlardandan'da bektaşiliği benimseyenler oldu.
Bektaşiliğin şamanlıktan izler taşıması,Anadolu türkçesini konuşması,tekli düşünce yerine her düşünceden olan insanları kucaklaması ve genel inançları ortaya koyması nedeniyle büyük ilgi çekmiştir.Bektaşiliğin kapılarını her düşünceden insanlara açması nedeniyle Osmanlı İmparatorluğu eğemenliğindeki Anadolu'nun hemen,hemen her yörersinde ve balkanlara kadar yayılması.
Neticesinde Ordu'nun bel kemiğini oluşturan Yeniçeri ocağı'nın yarı resmi tarikati haline gelmiş oldu.Bu nedenle Yeniçerilere taife-i Bektaşiyan denmiştir.Hacı Bektaş-ı Veli'nin ölümünden sonra Bektaşiliğin ikinci piri sayılan Balım Sultan Bektaşiliğin ayin ve erkanında değişiklik yapmıştır.Tekelleri yeniden düzene sokarak dünya'dan el etek çekmiş bir dervişler örgütü kurdu.Bu düzenlemeden sonra Bektaşilik bir birine rakip iki kola ayrıldı.
Hacı Bektaş-ı Veli'nin soyundan geldiklerini öne sürdükleri için kendilerine bel evladı diyen kola mensup olanlar daha çok kırsal kesimde yayılmaya başladılar.Bu kola daha sonra Çelebiler kolu denildi.
Hacı Bektaş-ı Veli'nin gerçek yolunu sürdüklerini iddia edenler ise kendilerini yol evladı yada sefili diye adlandırdılar.Yol Evladı denen gurup örgütlü ve düzenli tarikat yapılanmasıyla büyük kentlerde ve kasabalarda güçlendiler.Bu kola babalar kolu denildi.Yeniçerilerin çıkardığı ayaklanma'da Bektaşilerin büyük rol oynadığını düşünen II Murat yeniçeri ocağını kanlı bir biçimde bastırarak bu ocağı 1826 tarihinde tamamen kapatmıştır.Yeniçeri ocağının ortadan kaldırılması Osmanlı askeri gücünü oldukca zayıflatmıştır.
II Murat bektaşiler üzerinde baskı kurarak bektaşiliğin yasaklanmasına kadar gitmiştir.Bektaşiliği yasaklayan II Murat Bektaşi ileri gelenlerinin bir kısmını asarak idam etirmiş bir kısmını'da Balkanlara sürgüne göndermiştir.Bu nedenle kurulan Bektaşi Tekkeleri yıktırıldı.Hacı Bektaş-ı Veli dergahı ve diğer büyük bektaşi dergahlarına sunni Şeyhler atandı.Amaç Bektaşiliği asimile etmekti.Ancak yapılan bunca baskılara rağmen Bektaşilik varlığını sürdürmeye devam etmiştir ve Atanan sunni Şeylerin bir kısmı Bektaşiliği benimsemişir.
1861-1876 Abdulaziz tahta çıktıktan sonra Bektaşiliğin yeniden serbest olması için karar verildi.Bektaşilikte bazı önemli kurallar vardır.
Bir pire bağlanmak,Mühip olmak,İkrar vermek,Kabul etmek,Onaylamak.Teslim olmak,Kendisini Allah'ın kaderine bırakmak ona sığınmak.Kanaat etmek,rıza göstermek,yani Haktan gelene razı olmak gibi bazı temel kuralları bulunmaktadır.Günümüzde ise sadece bektaşilik yada diğer kollar ayrı,ayrı varlığını sürdürmemektedirler.Bu inanç sistemi içerisine giren tüm görüşlere Anadolu'da Alevilik denmektedir.Ky.B.lrs.Sz.



20 Şubat 2013 Çarşamba

OSMANLI ÖZLEMİ

Cumhuriyet döneminde her zaman Osmanlı özentisiyle yaşayan insanlar olmuştu ancak Türk siyasi hayatında yeralan Adalet ve kalkınma partisi iktidar olduktan sonra Osmanlı özlemcileri oldukca çoğalmaya başladılar.Bu özenti aslında iktidarda olan hükümetin atadığı yada seçimle iş başına gelmiş olan yöneticilerin icraatlerı Osmanlıcı olanlara ilham kaynağı olmuştur.İstanbul'un yeni ilçelerinden olan ve geleceğin en güzel ilçesi olma özelliğine sahip Tuzla ilçesinin belediye sarayı oldukca iyi yapılmış dış görüntüsü'de güzel olan bir idare binasıyken Osmanlı özentisinin tatmin edilmesi için koca binanın dış cephesi milyonlarca Lira harcanarak saray görüntüsüne kavuşturulmuştur.
Bende bu ilçenin sakinlerinden biriyim.Oturduğum sitenin hemen arkasından geçen sokağın kaldırımlarında yürümek oldukca güçleşmiştir.Çünkü bu sokağın kaldırımları içten içe çökmüş eğri büğrü olan bu kaldırımda yürüme güçlüğü çektiğim için araç tehlikesine rağmen yol kenarından yürümeyi tercih ediyorum.
Vermiş olduğum kaldırım örneği dışında benzer bir çok örnek verebilirim.
Saray yavrusuna dönüştürülen belediye binasının dış cephesi için harcanan milyonlarca lira Tuzlanın tüm kaldırımlarını yenilemeye yeterli olurdu kanısındayım.Bu güzel ve şirin ilçede saatlerce Belediye otobüsü beklenirken Belediye zabıtaları dört çarpı dört ciplerle görev yapmaktadırlar.Yani zabıtanın ekip aracı dört çeker bir jeep.Aslında fazla'da yadırgamamak gerekir zira sarayda görevini sürdüren bir belediyenin zabıta ekip aracı'da cip olmalıdır.Çağa uygun olması açısından.
Osmanlı özlemi bütün kurum ve kuruluşlar tarafından olabildiğince hayata geçirilmeye çalışılmaktadır.Bir başka deyimle yükselme devri başlatılmıştır.Lüks ve şaşaha.Bilindiği gibi Osmanlılarda'da bir dönemin ismi yükselme dönemidir.Ancak ondan sonra'da gerileme dönemi başlamıştır.Taki koca imparatorluğun çöküşüne neden olana kadar gerileme dönemi devam etmiştir.
Bence Osmanlı devri geride kalmıştır.Devir çoğulcu,laik,demokratik Cumhuriyet dönemidir.Bu ülkede yapılacak olan ne varsa laik Cumhuriyet kurallarına ve gereksinimlerine göre yapılmalıdır.Allah bu ülkeyi yönetenlere akıl ve izan nasip eylesin. 

5 Şubat 2013 Salı

ŞEYH BEDRETTİN

Asıl adı Bedrettin Mahmut olan Şeyh Bedrettin bazı kaynaklara göre 1358-1359 yılları arasında Edirnenin karaağaç beldesinde dünya'ya gelmiştir.
Babası bir Osmanlı emiri bir gazi oalan  İsrail'dir.Edirne osmanlılar tarafından alındıktan sonra Şeyh Bedrettin'in babası İsrail Dimatoka'ya bağlı simavna'ya kadı olarak atanmıştır.Şey Bedrettin'in annesi ise Rum ileri gelenlerinden birinin kızı olup sonradan Müslüman olan Melek hatun'dur.Şeyh Bedrettin Simavna kadısının oğlu olarak tanınmış ve bu sıfatla anılmıştır.Bu deyim sonradan Kütahya'nınn Simav ilçesiyle bağlantılı hale getirilerek ona Bedrettin Simavi denmeye başlanmıştır.Simavnalı Bedrettin öğrenim çağına geldiğinde ders arkadaşları kadızade-i rumi adıyla anılan ünlü matematikçi ve astrolog Musa ile Musa'nın babası Bursa Kadısı koca Mahmut'dan daha sonra'da konyadaki Alleme Feyzullah'dan ders almıştır.
Şeyh Bedrettin daha sonra Suriye'ye gitmiş ancak oradaki bilginleri küçümseyerek Kahireye geçmiş ve Kahiredeki bilginlerden ders almıştır.Şeyh Bedrettin Kahiredeki arkadaşları ünlü bilgin Cürcanlı Seyit Şerif ile Aydınlı ünlü tabip Hacı Paşa ile birlikte Mübarekşah Mantıki'den İlahiyat,Felsefe ve Mantık derslerini alarak eğitimini tamamlamıştır.
Şey Bedrettin Kahirede izdiva hayatı yaşayan Ahlatlı Hüseyinden tasavvuf dersi almıştır.Şeyh Bedrettin Şeyhi'nin buyruğuyla tebrize giderek Timurun huzurunda bilginlerle yapılan bilimsel konuşma ve tartışmalarda derin bilgisiyle başarı göstermiştir.
Bu tartışmaların ardından Kazvine giden Şeyh Bedrettin burada derin bir tasavvuf bilgisini aldıktan sonra Kahireye dönmüştür.Şeyh Bedrettin Kahireye döndükten sonra Memluklu sultanı Melik Zahir Berkuk'un hürmet ve takdirine mazhar olmuştur.Bu nedenle Ahlatlı Hüseyin'in tavsiyesi üzerine Sultanın oğlu Ferec'in hocalığına getirilmiştir.Şeyh Bedrettin Kahirede kaldığı süre içerisinde İslam Hukukunu kaleme almıştır.Bedrettin Şeyhi'nin ölümü üzerine bir süre onun yerine Şeyh olmuş ancak daha sonra Anadolu'ya geri dönmüştür.
Şeyh Bedrettin daha sonra Germiyanoğulları,Karamanoğulları beylikleri ile Aydın,Tire ve diğer yerlerdeki Alevi,Bektaşi yörelerini bir bir dolaşmıştır.Şeyh Bedrettin irşad maksadıyla Anadolu'da dolaştığı sırada batını düşünceyi yaymaya çalışmıştır.Alevi ve bektaşi Türkmenlerle ilişki kurarak onların üzerinde büyük etki bırakmıştır.Şeyh Bedrettin daha sonra rumeli'ye geçerek Edirneye yerleşmiş ve kendisini ziyarete gelenlere telkinlerde bulunmuştur.Şeyh Bedrettin'in bu çalışmaları Osmanlı Devletinde Şehzadelerin bir birleriyle mücadele ettikleri döneme denk gelmiştir.Şeyh Bedrettin'in büyük,erdemli ve güçlü bir bilgin olduğu her yana yayılmıştır artık.
Edirnede hükümdarlığını ilan eden Musa Çelebi Şeyh bedrettin'i kazasker olarak atamış ve bu sayede Şeyh Bedrettin'in saygınlığı gittikçe artmıştır.Şeyh bedrettin bu yetkiyi çok iyi kullanarak ününün yayılmasını başarmıştır.
Çelebi Sultan Metmet 1413 te kardeşi Musa Çelebiyi bertyaraf ederek yerine Sultan olunca Şeyh Bedrettin'i kazaskerlik görevinden alarak onun ilmine duyduğu saygıdan dolayı Şeyh Bedrettin'i oğlu ve kızıyla birlikte İznik'te zorunlu ikamete tabi tutmuştur.Ayrıca Şeyh Bedrettin'e 1000 akçelik birde maaş bağlamıştır.
Şeyh Bedrettin İznikte sakin bir yaşam sürerken bir taraftanda yeni kitaplar yazmakla zamanını değerlendiriyordu.Bir süre sonraİzmir Urla Karaburun yarımadasında bulunan ve Halife dede olarak anılan Börlükçü Mustafa'nın bazı faaliyetlerde bulunduğunu haber alır.Şeyh Bedrettin Hacca gişdeceğim bahanesiyle çocuklarını İznikte bırakarak önce Kastamonuya daha sonra Sinop'a geçerek bir gemiye binip kefe yoluyla Eflak Voyvodasının yanına gider.Mustafa dede olarak bilinen Börlükçü Mustafa Karaburunda Müridi olan Torlak Kemal ise Manisada Alevi ve bektaşileri bir araya toplayarak Osmanlıların içinde bulunduğu iç kargaşadan yararlanarak faaliyetlerde bulunurken Şeyh Bedrettin Balkanlarda İsyan hazırlıklarını sürdürmekteydi.Şeyh Bedrettin Eflaktan Osmanlı topraklarına geçerek balkanlarda Silistre,Dobruca ve Deliormanda etkili bir propoğanda yaparak etrafına büyük bir insan gücünü toplamayı başarır.Çok geçmeden Börlüceli dede Mustafa etrafına topladığı beş bir kişilik bir güçle Karaburunda İsyanı başlatır.Başlatılan isyan kısa sürede büyüyerek yayılmaya başlar.Börlüceli Mustafa dedenin başlattığı isyanı bastırmak için görevlendirilen İzmir sancak beyi Aleksandır isyancılara yenildiği gibi hayatını'da kaybeder.
Bu durum karşısında zor durumda kalan Osmanlı hanedanı Saruhan sandaktarı Ali beyi isyanı bastırmakla görevlendirir.Görevlendirilen Ali bey güçleride yenilgiye uğrayarak güçlükle Manisaya kaçarlar.Durumun gittikçe kötüleşmesi üzerine çelebi Metmet etkin önlemler almak zorunda kalarak Veziri Beyazıt paşa ile oğlu şehzade Murat'ı büyük bir kuvvetle Börlüceli Mustafa dedenin güçlerine karşı gönderir.
Beyazıt paşanın güçleri ile Mustafa dedenin güçleri arasında şiddetli çatışmalar yaşanır.Bu çatışmalardan sonra Börlüceli Mustafa Dede güçleri yenilerek teslim olmak zorunda kalırlar.Çarpışmalarda Osmanlı güçler'de büyük zaiyat verirler.Beyazıt paşa esir aldığı isyancıları Ayasuluğa götürerek burada sorgular.Bunlardan bir çoğu Börlükçü Mustafa Dedenin gözleri önünde başları vurulmak suretiyle idam edilirler.Öte yandan Manisa ve civarında etrafına üç bin kişi toplayan Torlak Kemal'in isyanı Karaburunlu Mustafa Dedenin isyanı kadar etkili olmamıştır.Beyazıt paşa ve şehzade Murat Börlüceli Mustafa Dedenin isyanını bastırdıktan sonra Torlak Kemal'e karşı harekete geçerek onuda etkisiz hale getirdikten sonra Torlak Kemal ver arkadaşlarını idam ederler.Osmanlılar bu isyanın Alevi bektaşi isyanı olduğuna ve liderlerini,de Şeyh Bedrettin olduğunu düşünmekteydiler.Balkanlardaki deli orman bölgesine yerleşen Şeyh Bedrettin bir çok yere mektup göndererek haltan kendisine kaltılmalarını istemekteydi.
Şey Bedrettin kazasker olduğu dönemde rumelide çok sayıda yandaş edinmişti.Şeyh bedrettin Anadolu'da başlatılan isyanın yayılmasını bekliyordu.Dede Mustafa ve Torlak Kemal'in başlattığı isyanın bastırılması Şeyh Bedrettin ve yandaşlarının moralini ciddi bir biçimde bozmuştu.Bu sırada Sultan Metmet Çelebi Yıldırımın oğlu Musa Çelebi'nin(düzme Mustafa) saltanat iddiasıyla taselya ve Selanikteki faaliyetlerini önlemekle meşguldü.Ancak Serez'e geldğinde Şeyh Bedrettin'in İsyan hazırlığında olduğunu öğrenmiş ve Beyazıt paşayı bir kuvetle Şey Bedrettin'e karşı gönderir.Aslında Anadoludaki isyanın bastırıldığını haber alan Şeyh Bedrettin yanlılarının çoğu dağılmıştı.Yapılan çatışmalarda Şeyh Bedrettin yakalanarak Sultan Mehmet Çelebi'nin bulunduğu Sezer'e götürülür.Şeyh Bedrettin'in Rumeli fetihlerinin soyundan geldiği,büyük bir alim ve düşünür olması nedeniyle hemen öldürülmedi.
Sultan Metmet Çelebi bu nedenle din adamlarına bu konuda fetva vermelerini emretti.Şeyh Bedrettin'in giriştiği bu hareket'in islama uygun olup olmadığı cezasının ne olması hakkında bir bilgin heyetine soruldu.Heratlı Mevlana Haydar'ın düzenlediği bir fetva ile suçlu olduğu ilan edilen Şeyh Bedrettin 1420 yılında sezer pazarında bir dükkanın önünde asılarak idam edildi.Şeyh Bedrettin'in yazdığı eserlerin çoğu ya gizlenmiştir yada kaybolmuştur.Bu konuyla alakalı daha önce görülmüş olan bir davada mahkemenin verdiği karara göre Şeyh Bedrettin'in 48 eseri bulunmaktadır.Başka kaynaklara göre ise bu sayının 38 olduğu yönündedir.Şeyh Bedrettin'in en iyi incelenen eserlerinden biri Varidatt adlı eseridir.Öne çıkan eserlerinden bazıları şunlardır.Varidat,Camü-ül fasuleyn,Latif-ül işaret,Et-teshil,Meseret-ül kulüp,Unkud-ül cevahir,Çerağ-ül fütuh ve en son yazdığı Nar-ül kulüp gibi eserlerdir.(K.T.Trh.)

 

1 Şubat 2013 Cuma

DÜNYANIN SERMAYESİ KÖTÜLÜKTÜR

Kötü insanlar dahi zaman zaman barıştan söz ederler ancak kötülük olmadan ne yazıkki dünyanın çarkı dönmüyor.Nedenini kısaca şu şekilde izah etmek mümkündür.İnsanların yaşamlarını idame etmeleri için sermaye gerekir.Bu çarkın dönmesi için bazı nedenlerin oluşması ve bu nedenlerden beslenen odaklar sermaye birikimine gitmeleri gerekirki kapitalizm gelişsin ve çarkın dönmesine olanak sağlasın.
Sermaye ve kötülüğün ortak ilişkisinin nedenlerine bir göz atalım.Dünya'da en büyük kötülük silah üretip savaş çıkartarak insanları öldürmektir.Yer yüzündeki devletlerin tamamı gelirlerinin büyük bölümünü silah üretimine yada bu silahları üretici başka ülkelerden satın alarak insanlık için en büyük kötülük olan savaşa hazır hale gelmek ve bununla iftihar etmektir.
Dünya'da silaha harcanan paranın onda biri insanların refahı için harcanmış olsaydı yeryüzünde yoksul kimse kalmazdı.
Düşüncemiz insanların refahı ve mutluluğu yönünde olsada kötülük buna izin vermiyor.Çünkü sermayenin kapitalist ağaları kötülüğü kullanarak sermayelerini kat be kat artırma yolunu tercih etmektedirler.Bu nedenle fitne ve fesadın yayılmasında öncülük ederek insanlar arasına nifak tohumunu ekip çatıştırmak suretiyle konumlarını güçlendirmektedirler.Eğemen sermayedar güçler bu konuda her zaman başarılı olmuşlar.
Bu durum sadece silah üreticileriyle alakalı değildir.Örneğin insanların yaşam kaynağı olan besin ürünlerini üreten sermayedarlar'da aynı yolu tercih etmektedirler.Sermayelerini artırmak için sağlıksız ve ucun ürün üretmekle birlikte çalışan insanların özlük haklarından çalarak sermayelerini arttıma yoluna gitmektedirler.Bunların hepsi kötülüktür kötülük'de sermayenin ana kaynağıdır.
Kısacası hayatın her alanında kötülük ile sermaye birlikte hareket etmektedir.Dünyada kötülükten vaz geçilmesi dönen çarkın kırılmasına neden olacaktır'ki buda herşeyin yerle bir olması ve dünyanın yeni baştan oluşması anlamına gelmektedir.
Nasılmı!Kötülük olmazsa savaşlar olmaz insanlar ölmez kimse kimseyi sömürmediği için refah düzeyi eşitlenmiş olur.Hatta öyle bir düzen kurulurki devletler arasındaki sınırlar bile kalkar sonunda dünya nüfusu çoğalır beslenecek kaynak kalmayacağı için insanlar kendi kendilerini imha etmek yoluna giderler.Herşeye rağmen tercihimiz iyilikten yana olsun.
 
HOŞ GELDİNİZ